50 yaşındayım, ev kadınıyım

-
Aa
+
a
a
a

Havva Hazar

 

Ben 50 yaşındayım, ev kadınıyım, İzmit’te yaşıyorum ve çok üzülüyorum. Ben her zaman savaş karşıtıydım, zaten hep barıştan yanaydım: Ben herhangi bir örgütlenme içinde değilim, kendimi hiçbir yere koyamadım şimdiye kadar, ama çok duyarlıydım, her zaman herşeyi çok merak ettim, çok araştırdım, okudum. Şu anda yaşanmakta olana savaş deniyor ama bu bence çok büyük bir katliam, insanlar toplu halde öldürülüyor. Orada yaşayan Irak işgal güçlerine karşı yaşama mücadelesi veriyor ve kendi evlerini, topraklarını koruma mücadelesi veriyor, çocuklarının hayatta kalması için mücadele ediyor. Tabii ki şu anda hayatta olanların yarın da olacağı anlamına gelmiyor bu.

Benim yıllardır okuduğum bir sürü bildirgeler vardı, özgürlük bildirgeleri... önce yaşam hakkı deniyordu insanlara ama uygulamalarda bunun böyle olmadığını, hem kendi ülkemde hem de dünya ülkelerinde çok gözardı edildiğini, yaşama hakkının egemen güçler tarafından ortadan kaldırıldığını gördüm. Ben ev kadını olarak yıllardır, 30 küsur seneden beri okuyorum. Çok merak ediyorum herşeyi. Benim gördüğüm; dünyadaki sistemler kendi çıkarları için insanların önce yaşamlarını ellerinden alıyorlar, muhalif gruplara ‘terörist’ diyorlar. Ben bu ABD ve İngiltere’nin katliamları başladığından bu yana sürekli televizyon izliyorum ve Açık Radyo’yu dinliyorum. Zaten Açık Radyo’yu, ben sanki diyorum ki beni seslendiriyor, içimden geçenlere, öyle hissediyorum. Gazete okumuyorum artık, çok üzülüyorum gazeteleri gördüğüm zaman ve çok utanç duyuyorum. Ülkemizde hep eğitimden bahsediliyor, bunlar hep eğitim görmüş insanlar, gazetecileri izliyorum, dinliyorum, bilim adamlarını, emekli generalleri ve gerçekten çok utanç duyuyorum. Bu beni çok üzüyor. Yıllar önce bir kartpostal almıştım, siyah-beyaz kartpostallar, bayramlar, yeni yıllarda satılır, şehirlerde, orada şu yazıyordu: “Hayat insan yanımızı katletti, artık gözlerimizdeki şaşkınlık bile bizi terk etti.” Bir siyah-beyaz bir resim vardı, bir göz karartılmış bir göz bomboş bakıyor, duyarsızca. Ben evimin balkonuna kocaman bir ‘savaşa hayır’ pankartı astım. Ne yapacağımı bilemiyordum açıkçası. Ben bundan önceki mitinglere hep giderdim, ama kortejlerde yer almazdım, hep onun yanı başındaki kaldırımda yürür, onları alkışlar ve el sallardım. Bütün imza kampanyalarını takip ederdim, idama karşı, insan haklarının ihlallerine karşı, herşey için her yere yıllardır imza vermişimdir. Dört çocuk annesiyim, iki tane kızım, iki tane oğlum var. Ben çok acı çekiyorum, çok da acı çeken bir anneyim. Benim de çok sevdiğim yeğeni birileri tarafından elimizden alındı, insanın çok sevdiği bir insanın nasıl öldürüldüğünü, vücudunda 18 tane kurşunu... bunu anlatamıyorum yani, tarif edilmez bir acı; 12 sene oldu. Ben, Irak savaşı başladığı andan itibaren hep gözümün önünde yeğenim ve Irak’ta insanların gözlerinde kendi gözlerimi gördüm hep, aynı onlar gibi gerçekten, dehşet ve korku. Çok büyük dehşet yaşıyor insan, önce birbirinize sarılıyorsunuz. Benim yeğenim öldürüldüğü zaman, biz altı kişilik bir aileyiz, aylarca aynı odada yattık, panik içinde, o dehşeti atamadık. İki tane çocuğum psikolojik tedavi görüyor bu yüzden yıllardır. Arkasından deprem yaşandı, binlerce binlerce insanın ölümü inanılmaz şekilde etkiledi, İzmit’ten ayrıldık, şehir dışında bir yer... Varlıklı bir aile değiliz, izole ettik biraz kendimizi, içimize kapandık, kendi kendimize yaşıyoruz. Çevremde olup bitenler, çarşıya indiğim zaman esnaflarla konuşmayı, savaş hakkında konuşmayı vs... ben inanmıyorum insanların % 96’sının karşı olduğuna. Çok büyük duyarsızlıklar gördüm inanılmaz bir şekilde ve hep anlatıyorum kiminle karşılaşsam bunun çok haksız bir şey olduğunu, insanların öldüğünü... hep bunları anlatıyorum. Yıllardır anlatıyordum zaten, hep bunları anlatıyordum insanlara. İnsanların bir şeyi öğrenmesi için mutlaka yaşaması gerekmiyor, çevreye birazcık dikkat etmek, iyi izlemek o kadar çok şey öğretiyor ki insana, mutlaka yaşamamız gerekmiyor. Ama maalesef insanlar kendi başlarına geldiği zaman, ancak kendi başlarına geldiği zaman, hatta kendi başlarına gelen insanlar bile zaman içinde hep “hayat devam ediyor” diye hayat devam ediyor ama, nasıl? Nasıl hayat devam ediyor? Ben anlayamıyorum. Benim gördüğüm herkes savaşa karşı, “ama ... “ diye geliyor arkası, “ama...”, hep para, hep para. Beni çok üzüyor, bilmiyorum eğitimden başka çözümler de olmalı. Bunları yapan hep eğitimli insanlar, insanları öldürenler hep eğitimli insanlar. Bu artık benim kafamda büyük bir soru işaret oluşturdu. Her şeyin yerini maddi çıkarlar aldı, herşey menfaat, çıkar ilişkileri... İnanılmaz bir şey. Diyorum, insanların doğasında mı var? Ben eminim ilk insanlar bile bu kadar vahşi değildi. İyi yaşamak için, Amerikalıların iyi yaşaması için, İngilizlerin iyi yaşaması için Arapların ölmesi mi gerekiyor? Türkiye birilerinin daha iyi yaşaması için onlara muhalif olan insanların ölmesi mi gerekiyor? Ve çeşitli isimler takılarak... Çok acımasız görüyorum dünyayı ama beni en çok umutlandıran, sizin gibi sesleri duymak. Ve küreselleşme karşıtları, bana inanılmaz şekilde umut veriyor. Onların herşeyini takip ediyorum, onlara ulaşmaya çalışıyorum.

  

(4 Nisan 2003 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.)